Özgürlük bir türküdür. Ve iktidar türkü sevmez. Özgürlük bir türküyse eğer o türküyü en güzel söyleyenlerden biriydi Rudolf Rocker. Hiç bıkmadan usanmadan özgürlüğün türküsünü haykırdı. Nerde iktidarın ve tahakkümün marşı çalınsa orda Rocker’ın sesini duyabilirdiniz. Bu yüzden uzun süre kalamadı hiçbir yerde. Sürgün edildi, sınır dışı edildi, kovuldu, esir alındı.
Önce Alman Sosyalist Partisi içerisinde görece liberter bir çevre
olan Jungen’ler olarak bilinen bir Marksist gruba dâhil oldu. Daha sonra
buradaki dogmatik yaklaşımları eleştirerek ayrıldı. “Sosyalizm sadece
bir karın tokluğu sorunu değildir, kişilik duygusuna ve bireyin özgür
inisiyatifine yardımcı olacak bir kültür sorunudur” diye başladı
türküsüne.
Bu arada 2. Enternasyonel’de uluslararası anarşist hareketin
üyeleriyle tanışmış ve anarşist hareket içerisinde yer almaya
başlamıştı. Daha on dokuz yaşında Almanya’dan çıkarıldı. Londra’nın
Karanlık Londra diye tarif ettiği yoksulluğun kol gezdiği bölgesinde
Yahudi anarşist hareketinin içerisinde yer aldı.
Devletin dayattığı evlilik ritüelini reddettiği için Amerikan Göçmen
Bürosu tarafından reddedildi. Almanya tarafından sınır dışı edilen bir
Alman olmasına rağmen 1. Dünya Savaşı yıllarında İngiltere devleti
tarafından “düşman yabancı” olduğu gerekçesiyle esir alındı. Daha sonra
sınır dışı edildi ve Almanya’ya geri gönderildi. Onun bir “devlet
düşmanı” olduğu kesindi. Ama herhangi bir devletin ya da bazı
devletlerin değil tüm devletlerin: “Kötülüğü yaratan ve onu sürekli
besleyen ve güçlendiren, devletin biçimi değil kendisidir. Önemli olan
nasıl yönetildiğimiz değil, yönetilmekte oluşumuzdur”
Bunu Almanya’da ispatlaması gecikmedi. Burada Anarko-Sendikalizm
mücadelesinde yer aldı. “Sosyalist ekonomik düzenin hükümet
kararnameleri ve yasaları ile düzenlemeyeceğine, aksine ancak ve ancak
üretimin her branşında işçilerin el ve beyinleri ile dayanışmacı ortak
çalışması sonucu gerçekleşebileceğine” inanan sendikalistler
üreticilerin tüm fabrikaların yönetimini kendilerinin bizzat
üstlenmesini ve özgür karşılıklı anlayış temelinde topluluğun faydasına
üretimi ve ürünün paylaşılmasını sistematik bir şekilde devam
ettirilmesini savunuyorlardı.
Nazilerin iktidara gelmesine yakın bir dönemde Ulusçuluğa karşı
yazdığı Ulusçuluk ve Kültür kitabında ulus’a karşı halk kavramını
savundu ve ulusçuluğu “modern devletin siyasal dini” ilan etti.
Nazilerin ırk kavramını ise bilimin yaptığı yapay bir sınıflandırma
olarak reddetti. Kitabı yüzünden bir kez daha sınır dışı edildi ve
ABD’ye yerleşti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder